Türkiye'nin Sahraaltı Afrika ülkeleri ile olan
ilişkilerini olumsuz etkileyen üç önemli faktör bulunmaktadır. Bunlar sırası
ile iç politik gelişmeler, Türkiye'nin çevre ülkeleri ile olan ilişkileri ve
Türkiye'nin uluslararası sistemdeki yeri ve konumudur. Cumhuriyetin kurulması
ile birlikte Türkiye yeni bir kimlik arayışına girmiş, iç siyasetteki politik
ve ekonomik gelişmeler dış politikanın şekillenmesinde büyük bir rol
oynamıştır. 1923-1990 yılları arasında Türkiye Batı odaklı bir dış politika
geliştirerek Osmanlı döneminden kalan güçlü ve köklü Afrika ilişkilerini en
düşük seviyede tutmuştur. Türkiye, iç sorunlarından dolayı 1950 ve 60'lı
yıllarda bağımsızlıklarını kazanan Afrika ülkelerini en son tanıyan ülkeler
arasında yer almıştır.[i]
Türkiye'deki terör sorunu, ekonomik istikrarsızlık, siyasal belirsizlik,
koalisyon hükumetleri[ii] ve katı
bir biçimde uygulanan laiklik ilkesinin toplumsal gruplar arasında yarattığı bölünmeler TDP'nin Sahraaltı Afrika
bölgesi ile ilişkilerini olumsuz etkilemiştir denilebilir.
Türkiye'de 1990 ile 2002 yılları arasında iç politikadaki
siyasi ve ekonomik krizler sebebi ile 15 farklı dışişleri bakanı görev
yapmıştır, bu durum TDP'nin istikrarlı, tutarlı, ve aktif bir şekilde
gelişmesini olumsuz yönde etkilemiştir. Bu duruma etki eden bir diğer önemli
konu ise Türk ordusunun Cumhuriyet'in
kuruluşundan bu yana siyasal işleyişe aktif bir biçimde müdahil olmasıdır. Türk
ordusu TDP'yi daha çok güvenlik parametreleri içinde değerlendirmiş ve
özellikle de Batı ile ilişkilerinin derinleştirilmesinde çok büyük bir rol
oynamıştır. Türkiye tarihinde askerin siyasete sürekli müdahalede bulunması
TDP'nin tek yönlü bir siyaset geliştirmesinde önemli bir faktör olmuştur.[iii]
İkinci önemli faktör ise Türkiye'nin komşu
ülkelerle olan ilişkileridir. Türkiye 1923 ile 1990 yılları arasında komşu
ülkelerle olan ilişkilerini sağlam bir zeminde geliştirememiş, TDP'de komşu ülkelerle olan ilişkilerinde sürekli
bir güven bunalımı yaşanmıştır. Yine bu dönemde TDP'nin sınırları sadece
Kıbrıs, Ermenistan, ve Yunanistan sorunları ile sınırlandırılmıştır, Türkiye
çevre ülkelerle olan sorunların içine hapsolmuş, farklı kıta ve ülkelerle yapıcı
ve güçlü ilişkiler geliştirememiştir. Sovyetler Birliği'nin yıkılması ile
birlikte TDP'de birçok önemli gelişme yaşanırken geleneksel dış politikanın
Türkiye'nin milli çıkarlarına uygun olmadığı görüşünün ortaya çıkması ile
mevcut paradigma da sorgulanmaya başlamıştır. 1990'lı yıılarda tek yönlü dış
politikanın yerini çok boyutlu bir dış politika anlayışı almıştır. Özal
döneminde komşu ülkelerle olan ilişkilerde iyileşmeler görülürken. Türkiye'nin
Batı ile olan güçlü ilişkileri Özal döneminde daha da derinleştir. 1990’daki
Körfez Savaşı Türkiye'nin dış politikasını olumsuz olarak etkileyen çok önemli
bir dönüm noktası olmuştur. Körfez Savaşında Batılı müttefiklerin yanında yer
alan Türkiye'nin 1990'lı yılların sonunda ortaya çıkan yeni dünya düzeninde yine
Batı'nın yanında olduğu görüşünün güçlenmesine neden olmuştur.[iv] Çevre
ülkelerle olan kronikleşmiş sorunlar TDP'nin global vizyonunu ve ufkunu
daraltarak Türkiye'nin uluslararası arenada daha zayıf ve Batı'ya daha bağımlı
bir aktör olarak kalmasına neden olmuştur. Bu durum Türkiye'nin Sahraaltı
Afrika bölgesi ile politika geliştirmesini olumsuz etkilemiştir.
Üçüncü faktör ise 1923 ile 1990 yılları arasında
Türkiye'nin uluslararası sistemdeki yeridir. Türkiye'nin dış politikadaki
tutarsız duruşu Sahraaltı Afrika ilişkilerini olumsuz anlamda etkilemiştir.
Türkiye bu yıllar arasında Batı merkezli bir dış politika takip etmiş ve
uluslararası sorunlar karşısında kendi çıkarlarına uygun bir dış politika
geliştirememiştir. Bu durum Türkiye'nin uluslararası arenada yalnızlaşmasında
önemli bir rol oynamıştır. Özellikle de Kıbrıs sorunu karşısında Türkiye,
uluslararası arenada hiç destek bulamamıştır. Örneğin, Türkiye, 1951 ve 1953
yıllarında, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'nda Fas'ın bağımsızlığı
konusunun ertelenmesi yönünde oy kullanmıştır. Yine aynı şekilde Tunus'un bağımsızlığı
söz konusu olduğunda Türkiye, bu durumun Fransa'nın iç sorunu olduğunu
belirtmiştir. Güney Afrika Cumhuriyeti'nin ırkçı politikalar nedeni ile
Uluslararası Çalışma Örgütü'nden çıkarılması teklifini de reddetmiştir.[v] Mısır
Devlet Başkanı Cemal Abdül Nasır, Süveyş Kanalını millileştirme sürecinde
Türkiye, İngiltere ve Fransa'nın yanında yer almıştır.[vi] Türkiye
ayrıca Bağlantısızlar Hareketi'nde sürekli Batılı ülkelerin temsilcisi gibi
hareket ederek Afrika ile olan ilişkilerine zarar vermiştir .[vii]
Türkiye Sahraaltı Afrika ülkeleri ile
sadece siyasi ve ekonomik alanlarda değil, aynı zamanda sağlık, eğitim, tarım
ve insani yardım alanlarında da ilişkilerini çok boyutlu bir şekilde
geliştirmektedir. 2005 ylından bu yana Türkiye’nin Sahraaltı Afrika ile
ilişkilerinde ciddi gelişmeler kaydedilmektedir. Bunu sağlayan temel etkenleri beş ana başlık altında
incelemek mümkündür (1) İç gelişmeler: İç politikadaki gelişmeler TDP’nin
şekillenmesinde çok büyük bir rol oynamaktadır.[viii] Örneğin 1998 yılında Türkiye, Afrika ile siyasi, ekonomik, askeri ve kültürel ilişkilerini
güçlendirmek için "Afrika Eylem Planı"nı kabul etmiş, fakat bu eylem
planındaki stratejileri uygulamada başarısız olmuştur. Bu başarısızlığın temel
nedeni Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik kriz olarak
açıklanabilir.[ix] 2002 yılında iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti)’nin 10 yılı
aşkın bir süre içinde iktidarda kalması, Türkiye’de siyasi istikrarın
oluşmasında ve güçlenmesinde önemli rol oynamıştır.
1998 Afrika Eylem Planını uygulamaya koyan iktidar partisi, Afrika ile olan
ilişkilerini hızlı bir biçimde derinleştirmektedir.
Örneğin Türkiye’nin 2009 yılından önce Sahraıaltı Afrika ülkelerinde toplam
büyükelçilik sayısı 7 iken bu sayı bugün tüm Afrika kıtasında 40’a ulaşmak
üzeredir. Aynı şekilde 2002 yılında Turkiye’de Sahraaltı Afrika ülkelerinden
sadece 8’inin büyükelçiliği bulunurken bu sayı bugün 27’ye ulaşmıştır.[x]
(2) TDP’deki değişen parametreler:2000’li yıllara
kadar TDP’nin çok güçlü bir sivil karaktere sahip olduğu ifade edilemez. Türk
ordusu 2000’lere kadar Türk dış politikasının belirlenmesinde ve uygulanmasında
en önemli aktörlerden birisi olmuştur. [xi] AK Parti, TDP’de geliştirdigi Stratejik Derinlik
Doktrini (SDD) ile birlikte gerek komşu ülkelerle gerekse diğer bölgelerle olan ilişkilerinde büyük bir
değişim ve dönüşüm gerçekleştirmektedir.[xii] Türk ordusunun TDP’deki rolü AK Parti iktidarı
ile azalmaya başlamış, TDP’nin sivil karakteri güçlendirilmiştir.[xiii] AK Parti döneminde geliştirilen SDD’nin unsurları
şu şekilde özetlenebilir: (a) Özgürlük ile güvenlik arasında bir denge kurmak,
(b) Çevre ülkelerle sıfır problem politikasını geliştirmek, (c) Dünya
politikasında proaktif bir barış diplomasisini geliştirmek, (d) Çok yönlü bir
dış politika geliştirmek ve yeni aktörlerle, ülkelerle ve kıtalarla stratejik
ortaklıklar kurmak, (e) Uluslararası ilişkilerin çözümünde aktif bir rol
oynamak ve uluslararası örgütlerde aktif sorumluluklar almak.[xiv]
2002 yılında AK Parti iktidarı ile birlikte
TDP’nin geleneksel politikalarında bir zihniyet değişimi gerçekleşmiştir.
SDD’nin gelişmesinde AK Parti hükümetinde dışişleri bakanı olarak görev yapan
Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu'nun önemli katkıları olmuştur. Davutoğlu tarafından
kaleme alınan ve 2001 yılında ilk baskısı yapılan “Stratejik Derinlik:
Türkiye’nin Uluslararası Konumu” adlı kitap, AK Parti iktidarının dış
politikasının şekillenmesinde büyük bir rol oynamıştır.[xv] Davutoğlu kitabında özellikle de Türkiye’nin
Soğuk Savaş yıllarında kullandığı dış politika söyleminden uzaklaşması
gerektiğini, Türkiye’nin bir Afro-Avrasya ülkesi olduğunu belirterek
Türkiye’nin sadece bir Avrupa ülkesi olmadığını, aynı zamanda Asya, Ortadoğu ve
Afrika ülkesi olduğunu vurgulamaktadır. Davutoğlu kitabında Türkiye'nin bir
çevre ülkesi olarak tanımlanamayacağını, TDP'de SDD'nin uygulanması ile
birlikte Türkiye'nin merkezi bir güç olabileceğinin altını çizmektedir.
SDD'nin TDP'de getirdiği değişim ve dönüşümün bir
sonucu olarak Türkiye, Afrika ile ekonomik ilişkilerinin geliştirilmesine büyük
bir önem vermiştir. Türkiye ayrıca SDD'nin bir politikası olarak Afrika'daki
uluslararası örgütlerle de güçlü stratejik ortaklıklar geliştirmektedir.
Örneğin 2008 yılında Afrika Birliği (AfB) Türkiye'yi stratejik ortağı olarak
kabul etmiştir. Türkiye aynı zamanda Sahraaltı Afrika bölgesindeki bölgesel
örgütlerle de güçlü ilişkiler geliştirmektedir. Bu kapsamda 2008 yılında ilk
defa İstanbul'da bir Afrika zirvesi düzenlenmiş, bu zirveye 50'ye yakın ülkenin
üst düzey temsilcileri katılmıştır. Türkiye II. Afrika zirvesini de 2014
yılında bir Afrika ülkesinde yapmayı planlamaktadır.Ankara’nın 2005 yılından
beri sürdürdüğü çok yönlü aktif Afrika politikası sonucunda Türkiye 2009-2010
yılları arasında BM Güvenlik Konseyi (BMGK) geçici üyeliğine seçilmiştir.
Adaylık sürecinde 53 Afrika ülkesinden 51'inin Türkiye'yi desteklemesi
Ankara’nın bölgeye yönelik açılımının meyvelerini verdiğinin işareti olarak
okunabilir..[xvi]
Türkiye, Batı Afrika Ülkeleri Ekonomi Topluluğu
(ECOWAS), Hükümetlerarası Kalkınma Otoritesi (IGAD), Doğu Afrika Topluluğu
(EAC) ve Doğu ve Güney Afrika Ortak Pazarı (COMESA) gibi önemli Sahraaltı
Afrika bölgesel kuruluşlarıyla da güçlü stratejik ilişkiler geliştirerek bu
örgütlere akredite olmuştur. 2008 yılında Türkiye Afrika Kalkınma Bankası'nın
bir üyesi olarak kabul edilmiştir. Türkiye ayrıca
Afrika ile ilişkilerini güçlendirmek için 2005 yılını Afrika yılı olarak kabul
etmiştir. SDD’nin uygulanması amacı ile üst düzey ziyaretler ile siyasi
ilişkiler güçlendirilmeye başlanmıştır. Örneğin, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül
2009 yılında Kenya ve Tanzanya’yı, 2010 yılında Kongo Demokratik Cumhuriyeti,
Kamerun, ve Nijerya’yi, 2011 yılında ise Gana ve Gabon’u ziyaret etmiştir.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 19 Agustos 2011 yılında Somali’yi ziyaret ederek
1992 yılından bu yana Somali’yi Avrupa kıtasından ilk defa ziyaret eden ilk
başbakan olmuştur.[xvii]
Türkiye SDD’ye uygun olarak BM Barış
Gücü Operasyonları aracılığı ile de Afrika’nın çatışma bölgelerinde barışın ve
güvenliğin inşasında önemli sorumluluklar almaktadır. BM’nin Afrika’daki toplam
6 barış gücü operasyonunun 5’inde aktif görev alan Türkiye, bu operasyonlara
finansal, personel ve teknik alanlarda katkıda bulunmaktadır. 2011 yılında Türkiye
BM'nin 4. En Az Gelişmiş Ülkeler (EAGÜ) Konferansına ev sahipliği yapmış ve konferansa katılan ülkelerin kalkınması için
200 milyon dolar bağışta bulunmuştur. Ayrıca 21 Mart 2010 tarihinde Mısır’ın
eşbaşkanlığında “Darfur’un Yeniden İnşası ve Kalkınması için Uluslararası
Donörler Konferansı"nı Mısır’da düzenlemiş ve konferansta Türkiye
Darfur’un yeniden inşası için 70 milyon dolar yardımda bulunmuştur.[xviii] 2012 yılında Türkiye’nin resmi yardımlarının yüzde 31.37’si
Afrika ülkeleri için kullanılmış ve Türkiye, Türk İşbirliği ve Koordinasyon
Ajansı Başkanlığı (TİKA) ile de Afrika’nın ekonomik ve sosyal alanlarda
gelişmesinde katkıda bulunmaktadır. 2002 yılında TİKA’nın Afrika’da hiçbir
ofisi bulunmazken bugün TİKA’nin kıtada toplam 9 ofisi bulunmaktadır. Türkiye,
2000 yılından itibaren 3000’den fazla Afrikalı öğrenciye de yüksek öğrenim
bursu vermektedir.[xix]
(3) Ekonomik ilişkiler:
Siyasi istikrar ile ekonomik istikrar arasında güçlü bir ilişki vardır.
Türkiye'de uzun zamandır varolan siyasi istikrarsızlıklar ekonomik krizleri de
beraberinde getirmiştir. Bu durum farklı kıta ve bölgelerle ekonomik ilişkilerin
geliştirilmesini olumsuz yönde etkilemiştir. AK Parti döneminde Afrika ile
ilişkilerin geliştirilmesinde Türk işadamlarına yeni iş imkanlarının
oluşturulması TDP'nin önemli amaçlarından birisi haline gelmiştir. Örneğin, Türkiye'nin 2002 yılından önce Sahraaltı Afrika
ülkeleri ile olan toplam ticaret hacmi 742 milyon dolar iken bu rakam 2012
yılında 6.5 milyar dolara ulaşmıştır. Türkiye’nin Afrika kıtasında toplam
ticaret hacmi ise 2005 yılında 9 milyar dolar iken bu rakam 2012 yılında 20
milyar dolara ulaşmıştır.[xx]
(4) Türkiye'nin Afrika
kitasındaki tarihi mirası: Osmanli Devleti'nin Afrika kıtasında 16. yüzyıla
kadar giden güçlü bir tarihi ilişkisi bulunmaktadır, özellikle de Osmanlı
Devleti'nin Kuzey Afrika’daki ülkelerle çok güçlü siyasi, ekonomik ve kültürel
ilişkileri vardı. Osmanlı Devleti, aynı zamanda Doğu Afrika da Portekiz'in,
Kuzey Afrika'da ise İspanya'nın sömürü faaliyetlerine karşın bölge ülkeleri ile
siyasi, askeri ve ekonomik anlaşmalar yaparak sömürü ülkelerin bu bölgedeki
etkisini azaltmayı hedeflemiştir.[xxi]
Osmanlı'nın aynı zamanda Sahraaltı Afrika bölgelerindeki müslüman toplulukları
ile de güçlü bağlar oluşturmuştur. Örneğin Osmanlı 1862 yılında Güney Afrika
Cumhuriyeti'ndeki müslümanların dini ve eğitim alanlarındaki sorunlarının çözümüne yardımcı olmak için Osmanlı alimi olan Ebubekir Efendi'yi Ümit Burnu'na göndermiştir.[xxii]
(5) Liderlik faktörü: Afrika Eylem Planı'nın AK Parti hükümeti tarafından uygulamaya
konulmasında Başbakan Erdoğan'nın liderlik özelliği, Türkiye'nin Afrika ile
ilişkilerinde derinlik kazanmasına katkıda bulunmaktadır. 1998 yılında
Afrika'ya Açılım Eylem Planı'nın uygulamaya konulamamasını dönemin koalisyon
hükümetindeki liderlik sorunu ile de açıklayabiliriz. Güçlü liderler siyasi
kararların uygulanmasında kritik bir görev alabilirken, liderlik sorunu olan
hükümetlerin kararların uygunlamasında etkisiz kalabildikleri
görülebilmektedir. Örneğin, 2005 yılında Başbakan Erdoğan’ın ilk defa Güney
Afrika ve Etiyopya'yı muhalefet liderlerinin eleştirilerine rağmen ziyaret
etmesi Erdoğan'ın kararlılığını ve liderlik özelliğinü ön plana çıkarmaktadır.
Türkiye 2005 yılından itibaren Sahraaltı Afrika bölgesi ile
ilişkilerini SDD’ye uygun olarak güçlendirmektedir. 2013 yılında Türkiye ile
Sahraaltı Afrika ülkeleri ilişkilerinde ciddi ilerlemeler kaydedilmiştir.
Özellikle de Türkiye bu bölgedeki ülke ve bölge-altı örgütlerle siyasi,
ekonomik ve kurumsal işbirliğine büyük önem vermiş ve 2013 yılında Türkiye
Afrika’da en fazla temsil edilen ilk dört ülke arasına girmiştir. 2013 yılında
Türkiye ile Sahraaltı Afrika bölgesi arasındaki ticari ve ekonomik ilişkilerde
bir önceki yıllara göre büyük bir değişiklik görülmemiştir, bununla birlikte Türkiye
ile Sahraaltı Afrika bölgesi ile ticari ve ekonomik ilişkilerin kurumsallaştırılmasına
yönelik birçok hukuki ve siyasi adımlar atılmıştır. Türkiye bu bölgede izlediği
çok boyutlu dış politika stratejisi ile dünya siyasetinde siyasi ve ekonomik
alanlarda gücünü artırmaya devam etmiştir. Öte yandan ilişkilerin derinlik
kazanmasında ilişkilerin sürekliliği ve Afrika üzerine uzman diplomatların ve
akademisyenlerin de yetiştirilmesi ilişkilerin geleceği için büyük bir önem
kazanmaktadır.
Kaynaklar:
[i] Elem E. Tepeciklioğlu, "Afrika Kıtasının Dünya Politikasında
Artan Önemi ve Türkiye-Afrika İlişkileri", Ankara Üniversitesi Afrika çalışmaları Dergisi, c.1, n. 2, 2012, s.
66.
[iii] Abdurrahim Siradag,
"The Making of the New Turkish Foreign and Security Policy towards Africa:
The Rationale, Roots and Dynamics", Africa Insight, c. 43, n. 1, 2013,
s. 19.
[iv] Sabri Sayarı,
"Turkish Foreign Policy in the Post-Cold War Era: The Challenges of
Multi-Regionalism", Journal of
International Affairs, n. 1, 2000, s. 170-1.
[v] Elem E. Tepeciklioğlu, "Afrika Kıtasının Dünya Politikasında
Artan Önemi ve Türkiye-Afrika İlişkileri", Ankara Üniversitesi Afrika Çalışmaları Dergisi, c.1, n. 2, 2012, s.
67.
[vi] a.g.e., s. 71.
[viii] Ionnis N. Grigoriadis, "The Davutoğlu Doctrine and Turkish
Foreign Policy", Hellenic Foundation For European and Foreign Policy,
Working Paper No 8/2010, Athens, s. 6.
[ix] Abdurrahim Siradag, "Causes, Rationales and Dynamics:
Exploring the Strategic Security Partnership between the European Union and
Africa", (Basılmamış doktora tezi), Leiden: Leiden University, 2012,
s. 103.
[xi] Joshua W. Walker, "Introduction: The Sources of Turkish Grand
Strategy - 'Strategic Depth' and 'Zero-Problems' in Context", LSE
IDEAS, London School of Economics and Political Science, London, UK, 2011,
s. 9.
[xii] Joshua W. Walker, "Learning Strategic Depth: Implications of
Turkey's New Foreign Policy Doctrine", Insight Turkey, c. 9, n.
3, 2007, s. 45.
[xiii] Joshua W. Walker, "Introduction: The Sources of Turkish Grand
Strategy - 'Strategic Depth' and 'Zero-Problems' in Context", LSE
IDEAS, London School of Economics and Political Science, London, UK, 2011,
s. 11.
[xiv] Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, “Sorumluluk ve
Vizyon: 2014 Yılına Girerken Türk Dış Politikası”, Ankara, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı,
2014, s. 4.
[xv] Joshua W. Walker, "Introduction: The Sources of Turkish Grand
Strategy - 'Strategic Depth' and 'Zero-Problems' in Context", LSE
IDEAS, London School of Economics and Political Science, London, UK, 2011,
s. 11. s. 6-7.
[xx] http://www.turkey4unsc.org/icerik.php?no=44
(20 Şubat 2014).
[xxi] Numan Hazar, "The Future of Turkish–Africa
Relations. Foreign Policy (AQuarterly of the Foreign Policy Institute),
c. XXV, n. 3–4, 2000, s.109–10.
[xxii] Selim Argün,
"The life and Contribution of the Osmanli Scholar, Abu Bakr
Effendi: towards Islamic Thought and Culture in South Africa", (Basılmamış mastır tezi), Johannesburg,
Johannesburg Üniversitesi, 2000, s. 1.