İran
krizi kıskacında Türkiye ve Suudi Arabistan ilişkileri
Türkiye ile Suudi
Arabistan… Hem bölgenin en önemli aktörlerinden hem de 2000’lerden sonra
siyasi, ekonomik ve politik olarak büyük bir dönüşüm ve değişim sürecine giren
iki ülke… Bölgesel dinamikler onları daha fazla işbirliğine itiyor.
Kasım 2002 seçimleri ile iktidara gelen AK Parti, Suudi
Arabistan ile ilişkilerini her düzeyde güçlendirmek için önemli adımlar atıyor.
Keza 2005’te Suudi Arabistan’ın yeni kralı olan Abdullah Bin Abdülaziz,
ülkesinin Türkiye ile stratejik ilişkilerini güçlendirmek için büyük çaba sarf
etmişti.
Aralık
2015’te Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Suudi Arabistan’ı ziyaretinin
ardından iki ülke, Stratejik İşbirliği Konseyi kurarak ikili ilişkilerin
kurumsallaşmasına yönelik çok önemli bir adım attı. Cumhurbaşkanı Erdoğan,
havalimanında bizzat karşıladığı Kral Selman’a Devlet Nişanı Madalyası
takdim etti. Kral Selman’ın Türkiye ziyareti gerek ikili ilişkilerin geleceği
ve gerekse bölgenin güvenlik sorunlarına karşı ortak stratejiler geliştirilmesi
açısından büyük bir önem taşıyor.
Türkiye, Suudi Arabistan için neden önemli?
Kral
Selman’ın Türkiye ziyaretindeki sebep ve dinamikleri şu şekilde
açıklayabiliriz. Birincisi, Suudi Arabistan, Arap Baharı ile birlikte Ortadoğu
ve Kuzey Afrika ülkelerinde ortaya çıkan yeni siyasi konjonktürü Türkiye ile
ikili ilişkileri güçlendirerek kontrol altına almayı hedefliyor. Suudi
Arabistan’ın bu rolünü daha güçlü bir şekilde yerine getirebilmesi için Türkiye
ile işbirliği hayati bir rol oynuyor.
Arap Baharı ile birlikte Suriye, Yemen, Lübnan, Bahreyn, Tunus ve Libya gibi ülkelerde büyük bir güvenlik sorunu ortaya çıktı. Türkiye’nin güvenlik ve savunma alanındaki gücü, Suudi Arabistan açısından Ankara'yı daha stratejik bir konuma taşıdı.
Ayrıca,
Türkiye NATO bünyesinde ABD ordusundan sonra en büyük orduya sahip ülke. Suudi
Arabistan özellikle Arap Baharı ile ortaya çıkan demokratik anlayışı kendi
krallık rejiminin geleceği ve güvenliği için büyük bir tehdit olarak görüyor.
Tüm bu faktörler de Türkiye’nin Suudi Arabistan için stratejik önemini artırıyor.
İran’a karşı ittifak hedefi
İkinci
dinamik ise İran ile alakalı. Suudi Arabistan, Arap Baharı ile birlikte İran’ın
bölgedeki nüfuzunu artırma çabalarına karşı güçlü bir ittifak gücü oluşturmayı
hedefliyor.
İran’ın
Arap Baharı ile birlikte Irak, Suriye ve Yemen’deki artan siyasi rolü ve nüfuzu
Suudi Arabistan’da önemli bir tehdit olarak algılanıyor.
Suudi
Arabistan’a göre, İran’ın bölgedeki gücünün dengelenmesi için Türkiye gerek
askeri gerekse ekonomik kapasitesi ile çok büyük bir stratejik ülke.
Suudi
Arabistan bu ziyaretiyle Batı ile nükleer silah konusunda anlaşmaya varan
İran’ın bölgede ve dünyada artan nüfuzunu dengelemeyi amaçladı.
Özellikle
de 2015'te Suudi Arabistan liderliğinde kurulan ve 35 Müslüman ülkenin içinde
bulunduğu güvenlik ittifakı ile Türkiye-Suudi Arabistan ilişkileri daha önemli
bir noktaya geldi.
Türkiye’nin
askeri alandaki gücü ve tecrübesi Suudi Arabistan tarafından kurulan bu
güvenlik ittifakının geliştirilmesi ve daha aktif bir konuma taşınması
açısından büyük bir önem taşıyor. Suudi Arabistan bu sayede özellikle İran’ın
bölgedeki artan rolünün azaltılacağını ve bölgedeki radikal terör örgütleri ile
daha güçlü bir şekilde savaşılacağını düşünüyor. Öte yandan Türkiye ise bu
oluşuma İslam ülkeleri tarafından kurulması sebebiyle büyük önem veriyor.
Dış politikada revizyon
Bu
ziyaretin üçüncü önemli dinamiği ise her iki ülkenin de 2000’li yıllardan sonra
dış politikalarında büyük bir revizyona gitmeye başlamış olmalarıydı.
Ortadoğu’nun
bu iki önemli aktörü, Soğuk Savaş döneminde Batı odaklı dış politika
geliştirmiş, özellikle de dış politikalarının ABD dış politikası ile
örtüşmesine büyük bir önem vermişlerdi.
2000
yılından sonra iki ülke de dış politikalarında farklı aktörler ile de ilişki
geliştirmeye başlayarak ABD’ye ve Batı’ya bağımlılıklarını azaltmayı
hedeflediler. Bu bağlamda Batı’ya bağımlılıklarını azaltmak için stratejik
işbirliğini güçlendirmeye yönelik önemli adımlar atıyorlar.
Diğer
önemli bir dinamik ise ekonomik… İki ülke ekonomik ilişkilerini daha ileri bir
noktaya taşımayı hedefliyor. Türkiye’nin dünyada en hızlı büyüyen ekonomik
güçler arasında bulunması, Ankara'yı Suudi Arabistan için önemli kılan bir
etken. Suudi Arabistan’ın da dünyada enerji alanında en büyük ülkeler arasında
olması Riyad'ı Türkiye için cazip hale getiriyor.
Suud
Krallığı, 2008’de yaşanan ekonomik krizle birlikte ülkesinin ekonomik
çeşitliliğini artırmak, petrol dışı ekonomik sektörlerin gelişmesini ve
büyümesini sağlamak için büyük adımlar atmaya yöneldi.
Türkiye
ise AK Parti’nin 2002’de iktidara gelmesi ile birlikte ihracat odaklı bir
ekonomi politikası geliştirmeye ve gerek Ortadoğu, gerekse Afrika ve Latin
Amerika gibi bölgelerle ilişkilerini güçlendirerek Türk işadamlarına farklı
ticaret alanlarının açılması için aktif bir diplomatik çaba göstermeye başladı.
Bu
bağlamda Suudi Arabistan ile ticari ilişkilerinin derinleştirilmesi Türkiye’nin
ekonomik çıkarlarına uygun düşüyor. Örneğin Türkiye’nin Suudi Arabistan ile
toplam ticaret hacmi 2004’te 1 milyar dolar iken, bugün bu rakam 5,5 milyar
dolar. Kral Selman’ın bu ziyaretinde, ikili ilişkileri daha da güçlendirmek
için Türk-Suudi Koordinasyon Konseyi de kuruldu.
İki
ülke farklı politik sistemlere ve bölgesel konularda farklı görüşlere sahip
olmasına rağmen Ortadoğu’daki güvenlik kaygılarından ve ortak ekonomik
çıkarlarından dolayı işbirliğini geliştirmeyi tercih ediyorlar.
İki
ülkenin bölgedeki güvenlik sorunlarına kalıcı çözüm bulabilmeleri, aralarındaki
işbirliğinin kalıcı olmasına ve bu stratejik işbirliğinin derinleşmesine bağlı.
İİT dönem başkanlığında Türkiye’den
beklentiler
İslam
İşbirliği Teşkilatı’nın (İİT) 10-15 Nisan 2016 tarihlerinde Türkiye’de
düzenlenen zirvesi, Türkiye-Suudi Arabistan ilişkileri için ayrıca büyük bir
önem taşıyordu. Zira dünya politikasında BM’den sonra en büyük uluslararası
örgüt olması münasebeti ile İİT’nin hem İslam dünyası hem de dünya
politikası için stratejik önemi bulunuyor.
Bununla
birlikte 1969’da kurulan bu örgüt, ilk günden bu yana İslam dünyasında var olan
sorunların çözümünde çok fazla aktif bir rol oynayamadı. Türkiye, İİT’nin dönem
başkanlığını Mısır’dan alması ile bu kurumun daha aktifleşmesi ve bölgesel
sorunları daha hızlı bir şekilde çözebilmesi için büyük bir rol oynayabilir.
Aynı zamanda İİT dönem başkanlığı, Türkiye’nin Ortadoğu ülkeleri ile siyasi,
ekonomik ve sosyal ilişkilerini güçlendirmek için önemli bir fırsat.
Öte yandan İİT’nin finansal giderlerinde en önemli rol üstlenen Suudi Arabistan, bu örgütü İslam dünyası ve dünya politikasında siyasi nüfuzunu artırmak için önemli bir araç olarak kullanıyor. Türkiye’nin bu örgütün stratejik gücünü artırabilmesi, özellikle de Suudi Arabistan ile güçlü işbirliği geliştirmesine bağlı.
İİT’nin
stratejik kapasitesinin artırılabilmesi sadece Suudi Arabistan ve Türkiye’nin
aktif siyasi faaliyetlerine de bağlı değil. Tüm üye ülkelerin İslam dünyasında
ve farklı coğrafyalarda yaşayan Müslüman nüfusunun sorunlarına yönelik güçlü
bir ortak duruş geliştirebilmelerine ihtiyaç var. Bu ortak stratejinin
geliştirilebilmesi, üye ülkelerin güçlü siyasi, ekonomik ve sosyal yapılarının
ortaya çıkması ile yakından ilgili.
Bu
zirvede Cumhurbaşkanı Erdoğan, İİT’nin terör ve güvenlik konularında daha güçlü
ve aktif bir rol alabilmesi için İİT Polis İşbirliği ve Koordinasyon Merkezi
kurulmasını üye ülkelere teklif etti. Erdoğan’ın bu teklifi İİT üye ülkeleri
tarafından kabul edildi.
Ortadoğu’daki
güvenlik sorunları göz önünde bulundurulduğunda, İİT’nin en büyük meydan
okumasının bölgedeki bu güvenlik sorunlarını çözmek olduğu çok açık.